31 Ocak 2017 Salı

Çiftlik Hayvanlarında Refah

Giriş


Hayvanlarda refah, farklı kişi ve kurumlar tarafından farklı şekillerde tanımlanan bir

kavram durumundadır. Hayvanlarda refah kavramı geçmişte hayvanın sağlıklı ve veriminin

yüksek olmasını sağlayan barındırma ve besleme gibi fiziki çevre koşulları için

kullanılıyordu. Daha sonra ise bu kavram hayvanın içinde bulunduğu koşulların üstesinden

gelmeye yönelik kalp atış hızı, plazma kortizol düzeyi ve endorfinler (ağrıyan dokularda

ağrının azalmasına yönelik beyin tarafından üretilen hormonlar) gibi fizyolojik ölçütler

kullanılmak suretiyle vücut sistemleri temeline dayalı olarak sürdürülmüştür (Brom, 1991).

Başka bir yaklaşımda ise hayvan refahının, sadece hayvanın bulunduğu fiziksel koşulları

değil aynı zamanda duygularını da kapsadığı ifade edilmektedir. Yürütülen çalışmaların

çoğu hayvanların duygularının (korku, hayal kırıklığı vb.) olduğu, refahın tamamıyla

hayvanın duygularına dayandığı ve bunların hayvanın temel ihtiyaçlarını karşılamak için

gelişmiş olduğu konusunda birleşmektedir. Sonuçta hayvanın duygusal tepkileri normal ise

58

yapılan uygulamaların doğru olduğu sonucu çıkarılabilmektedir (Duncan, 1996; Duncan,

2002). Duygu temeline dayanan başka bir tanımlamada ise, hayvanların doğal ortamlarına

bırakıldıklarında mevcut koşulların rahatlıkla üstesinden gelebilecekleri ve davranışlarını

da en iyi şekilde gösterebilecekleri ifade edilmektedir. Ancak konuyla ilgili çalışmalarda

hayvanın zihinsel ve fiziksel durumu noktasında doğal yaşam konusuna gerektiği kadar

önem verilmemiştir. Hayvan refahını hem doğal yaşam hem de zihinsel ve fiziksel yönden

iyileştirmek yerine ağırlıklı olarak etik konular üzerinde durulmuştur. Bundan dolayı

hayvan refahı konusuna yönelik yapılan tanımlamaların çoğu vücut ve akıl sağlığı

konularını kapsamaktadır (Duncan ve Fraser, 1997).

Hayvanlarda Konfor Kavramı


Evcilleştirme ve hayvanların insanlar için birer üretim aracı olarak kullanılmaya

başlanması ile birlikte hayvan refahı ile ilgili temel kaygıların kökleri atılmıştır. Bugüne

kadar geçen süreçte hayvan refahının tanımlanmasına yönelik olarak yapılan çalışmaların

paralelinde, refahın ölçülmesi için uygun yöntemlerin belirlenmesi yönündeki çalışmalar

büyük bir değişim göstermiştir (Keeling ve Jensen, 2002). Hayvan refahı ile ilgili asıl

sorunun konunun nasıl tanımlanacağı ve ölçüleceği ile ilgili olduğu belirtilmektedir

(Sundrum, 2001).

Hayvanlar yaşamlarını sürdürmek için farklı sistemlerin bir sonucu olarak birçok şeye

ihtiyaç duyarlar. Hayvanda belirli bedensel veya çevresel uyarıcılara yanıt vererek ya da

belirli bir kaynak yoluyla çözülen bir eksiklik ihtiyaç olarak tanımlanır (Fraser ve Brom,

1990). Bazı ihtiyaçlar basittir, bunlar vücut sıcaklığının yüksek olması ya da vücut

salgılarının düşük konsantrasyonda olması gibi belirtiler gösterir ve hayvan hareket etiğinde

kendiliğinden normale döner. Diğer bazı ihtiyaçlar ise türlerin yaşama ve üremelerini

düzenlemek için geliştirdiği karışık bir mekanizmanın sonucudur. Örneğin hayvanın

sürünün diğer üyeleriyle temasının yetersiz olması veya duyusal alıcılardaki çok küçük

değişiklikler zihinsel fonksiyonlarda bozukluklar meydana getirebilir. Eğer hayvan bir

şeylerin eksikliğini hissediyorsa bundan etkilenir, bunu davranışsal ve fizyolojik tepkiler

vererek de belli eder. Bu noktada hayvanın ihtiyacına cevap verecek, zihinsel ve bedensel

olarak sağlıklı kalmasını sağlayacak çözümler aranmalıdır (Brom, 1991). Hayvan refahının

tam olarak tanımının yapılması zordur. Refah kelimesinin sözlük anlamı “iyi olma

durumu”, “iyi talih”, “mutlu olma”, “zenginlik” olarak ifade edilmektedir. Çiftlik

hayvanlarında refah, genel olarak “Hayvanların insanlar tarafından oluşturulan çevreye

herhangi bir acı veya rahatsızlık duymaksızın uyum gösterebilmesi” şeklinde tarif

edilmiştir.

Bir başka tanımlamada ise refah, hayvanların içinde bulundukları çevredeki sağlık ve

hastalık, davranış, bakım ve yönetim gibi hayvanların yaşam şartlarını belirleyen kalitatif

ve kantitatif özelliklerin bir bileşimi olarak tanımlanmıştır (Duncan ve Fraser, 1997; Scott

ve ark., 2000).

Hayvan refahına “yaşadığı çevre ile uyum içerisinde olabilme hali” olarak getirilen



tanımlama, bugün teknik anlamda en fazla kabul gören yaklaşımlardan birisidir. Bu

tanımlamanın aynı zamanda, refahın doğrudan hayvan ile ilişkili bir kavram olduğu; çok

iyiden çok kötüye değişebilen dinamik bir özellik sergilediği; ahlaki değerlendirmeden

bağımsız bir şekilde bilimsel yöntemler ile ölçülebildiği; hayvanın tercihlerine ilişkin

bilgilerin hangi koşulların refah açısından olumlu özellikler taşıyabileceği ile ilgili faydalı

59

ipuçları içerdiğini açıklamaktadır (Broom, 1991). Önerilen bu yaklaşım doğrultusunda

refahın hastalık, yaralanma ve anormal davranışlar konusundaki tespitlerin yanı sıra, stres

ile ilişkili olabileceği bilinen fizyolojik değişimler ve üretim parametrelerinden

yararlanılarak ölçüleceği ifade edilmektedir. Hayvanların rahatsız olma durumu ve

belirtileri Çizelge 1’de özetlenmiştir. Söz konusu parametrelere ilişkin ölçümlerin

gerçekleştirilmesi yönünde birçok olanağın bulunmasına karşın, ortak bir değerlendirmede

bu ölçütlerden hangi düzeyde yararlanılabileceği ve bu değerlendirmenin farklı koşullardan

nasıl etkilenebileceği sorusu önemli bir eksiklik olarak kabul edilmektedir. Örneğin, üretim

koşullarında gözlenebilecek düşük performans düzeyinin refahın kötü olduğu yönünde bir

işaret olabileceği, buna karşın yüksek performansın ise her zaman iyi refahın garantisi

olmadığı gerçeği bunu desteklemektedir (Keeling ve Jensen, 2002).

Hayvan refahı konusunda başka bir yaklaşımda ise refahın, hayvanın ne hissettiği

temelinde açıklanabilecek bir olgu olduğu, hayvanın içinde bulunduğu koşullar hakkında ne

hissettiğini anlamanın ve hayvanın kendisini ifade etmesine olanak sağlayan koşulları

tasarlamanın öneminden söz edilmektedir (Duncan, 1993). Bir hayvanın içinde bulunduğu

koşulların üstesinden gelmede ne kadar zorlandığı veya başarısız olduğunun ölçüsü

hayvanın refahının kötülüğünün derecesi hakkında bilgi verir. Bir hayvanın tercihlerinin ne

olduğu hakkında en doğru bilgiyi hayvanın refahının iyi durumda olması halinde içinde

bulunduğu koşullar verir.

Çizelge 1. Ağrı, acı çekme ile rahatsız olma durumunun düzeyi ve belirtileri arasındaki ilişki (Morton



ve Griffiths, 1985)

Görünüş -Yapağı parlaklığını kaybeder ve matlaşır, yapağıda dökülmeler görülür.

- Gözlerde ve burunda akıntı görülür, göz kapakları kısmen kapalı

durumdadır, gözler donuk donuk bakmaktadır.

- Kambur duruş gözlenir, hızlı ve kesik kesik nefes alır.

-Nefes alıp vermeden önce homurdanır, dişlerini gıcırdatır.

Yem ve su tüketimi - Yem ve su tüketimi düşer.

- İdrar ve dışkı yapımı azalır.

Davranış

- Sürüden ayrı durur, çevresinde olup bitenlerle ilgilenmez.

- Sürüdeki diğer hayvanlara karşı saldırgan tavırlar sergiler veya kendine

zarar veren davranışlar gösterir.

- Devamlı hareket eder veya hareket etmeye karşı isteksizdir ve yattığı terden kalkmaz

istemez.

- Mizacı değişir, özellikle de bir şeye karşı zorlandığında inleme yada uluma gibi

sesler çıkarır.

Klinik belirtiler - Nabız çok hızlı atar veya çok yavaşlar.

Kalp atışları ile ilgili

belirtiler

- Kalp atış hızı artar veya azalır.

- Anormal bir periferal dolaşım vardır.

- Zatürre görülebilir.

Sindirimle ilgili

belirtiler

- Dışkının rengi, hacmi ve yoğunluğu değişir.

- Anormal tükrük salgılanması görülür.

- Sık sık kusma görülür.

Sinir sistemi ile

ilgili belirtiler

- Adalelerde istem dışı kasılmalar görülür.

- Sakatlık ve eklem iltihabı görülür.

60

Hayvan refahının tanımına yönelik olarak özetlenmeye çalışılan yaklaşımlar kendi

temelleri içerisinde refahın nasıl ölçülebileceğine ilişkin önerileri de taşımaktadır.

Hayvanlarda refahın fizyolojik ve psikolojik parametreler ile tanımlanabileceğini açıklayan

Swanson (1995), özellikle psikolojik anlamdaki refahın tanımlanmasında yöntemle ilişkili

önemli güçlükler bulunduğunu ifade etmektedir. Hayvanlarda refah geniş bir kavram

olduğundan çok farklı tanımlamalarla karşılaşılabilir. Refahı tanımlamaya yönelik çabaların

kültürel, yasal, bilimsel, dini ve politik kaygılar temelinde farklılaşabildiği gözlenmektedir.

Değerlendirmede taşınan kaygılar ya da bakış açısı ne olursa olsun, mevcut

tanımlamaların birbirleri ile ilişkili olduğuna dikkat çeken Gonyou (1993), refahı hayvanın

bakış açısından değerlendirebilme özelliğinin önem taşıdığını ifade etmektedir. Zira

McGlone (2001) tarafından da vurgulandığı üzere özellikle bilimsel dayanaklara sahip

teknik tanımlamalar dışında hayvan refahı ile ilgili düşünce ve tanımlamalar önemli ölçüde

vicdani endişeleri baz alan bakış açılarından etkilenmektedir. Genel olarak hayvanlarda

ölüm ve hastalık oranları çok düşükse, yaralanma riski çok az veya hiç yoksa, iyi bir vücut

kondisyonuna sahipseler, türe özgü davranışlarını tam olarak gösterebiliyorsa, anormal

davranışlar ve stres yoksa, bağışıklık sistemleri baskılanmıyorsa, bu sürüde hayvan refahı

ile ilgili önemli bir sorun olmadığı söylenebilir.

Refah, genelde beş temel kavram üstüne oturtulmuştur (Anonim, 1992). Bunlar;

1. Hayvanlar aç, susuz ve kötü beslenmeye maruz bırakılmamalıdır. Bunun için



hayvanlara taze su ve yiyecek her zaman sağlanmalıdır.

2. Hayvanlar hiç bir şekilde rahatsız edilmemelidir. Bunun için barınak ve rahat bir



dinlenme alanı da dahil olmak üzere uygun bir çevre sağlanmalıdır.

3.Hayvanlar ağrı, yara ve hastalıklardan korunmalıdır. Bunun için koruyucu tedbirler



alınmalı, erken teşhis yapılmalı, hastalar tedavi edilmelidir.

4.Hayvanlar normal davranışlarını gösterebilmelidir. Bunun için, yeterli alan ve diğer



kolaylaştırıcı tedbirler alınmalı, aynı türden hayvanlar gruplar halinde tutulmalıdır.

5. Hayvanlar, korku ve stres yaratan ortamlarda bulundurulmamalıdır. Bunun için



zihinsel (mental) acı çekmeye neden olan uygulamalar ve koşullar ortadan kaldırılmalıdır.

Şekil 1. Çiftlik hayvanlarında refahın beş önemli faktör tarafından etkilendiğini



ve bunların birbirleriyle ilişkilerini göstermektedir (Fraser and Leonard, 1993)

61

Çiftlik hayvanlarında refahı meydana getiren kavramlar beş ayaklı bir masa gibi

düşünüldüğünde, bu masanın ayaklarını; sürü yönetimi, üretim değişkenleri, ekonomik

faktörler, alet-ekipman ve teknolojik uygulamalar olmak üzere beş faktörün oluşturduğu

görülmektedir (Şekil 1). Burada önemli olan nokta bir yandan geleneksel yetiştirme

uygulamaları korunurken, diğer taraftan da günün koşullarına uygun olarak hem insan hem

de hayvan açısından ekonomik değerlerin de gözden uzak tutulmaması ve yetiştiriciliğin

buna bağlı olarak devam ettirilmesidir. Ancak bu yapılırken ekonomik dengelerin öne

çıkarılması, refahı etkileyecek olumsuz koşulların oluşturulmaması da önem taşımaktadır.

Hayvanlarda Konforun Ölçülmesi


Çiftlik hayvanlarında refahın bilimsel değişkenler ile yeterince doğru olarak ölçülüp

ölçülmediği çözüm bekleyen bir konudur. Çünkü refah, insanların ahlaki görüşleri ile ilgili

olup çözümü bazı durumlarda zor olmaktadır. Bu konudaki farklılık refah kavramı

tanımlamasında da öne çıkmaktadır. Araştırıcıların bir kısmı refahı biyolojik uygunluk ile

eşit sayarken (yalnız hayvanın yaşama ve üreme yeteneği azaldığı durumlarla ilgili), diğer

bir kısmı ise hayvanın zihinsel ve fiziksel bakımdan tam olarak sağlıklı olma durumu

şeklinde tanımlamışlardır ki bu tanımlama daha farklı kriterleri içine almaktadır. Yine de

araştırıcıların büyük çoğunluğu hayvan için bir tek önemli deneyimin olduğuna inanırlar.

Bu da eğer hayvan olumsuz bir durum yaşamış ve bundan da zihinsel olarak kötü

etkilenmiş ise bunun hayvanın düşük bir refah düzeyine sahip olduğunun göstergesi

olduğudur. Bu nedenle araştırıcıların başlangıçta inandıkları tanımlamaya bağlı kalarak

farklı açılardan soruna yaklaşmaları en doğru olanıdır. Diğer taraftan bir hayvanın refah

düzeyini ve bununla ilgili kriterlerin karşılanıp karşılanmadığına yönelik çalışmalar

yürütülürken, insanların ön yargıları üzerine bilimsel ölçütler, seçilen yöntem ve sonuçların

yorumları etkili olacaktır. Ortaya konan yargıların çiftlik hayvanlarının refah düzeyini

belirlenmesine yönelik olarak üretim sistemlerinin değerlendirilmesi için uygulandığı

ortaya çıkmaktadır. Benzer şekilde tüketici temeline dayanan hayvan refah ölçüleri ana

hatları ile bir öncekinden farklı olmakla birlikte bu değer yargısını da içine almaktadır.

Bundan dolayıdır ki tarafsız bir şekilde çiftlik hayvanlarında refahı ölçmenin hiçbir şekilde

basit bir yolu yoktur. Çiftlik hayvanlarında refahı ölçmeye yönelik üç temel yaklaşım

vardır. Bunlar tüketici, üretim ve hayvan temeline dayanmaktadır ve her bir yaklaşımında

kendi içinde avantajları ve dezavantajları bulunmaktadır. Bu üç yaklaşım arasındaki ilişki

Şekil 2’de gösterilmiştir.

Şekil 2. Refahı ölçmeye yönelik yaklaşımlar arasındaki ilişki



62

Tüketici Temeline Dayalı Yaklaşım


Ekonomik çevreler yakın zamana kadar hayvan refahı konusuna pek ilgi

duymamışlardır. Çünkü hayvan refahı uzun yıllar sadece hayvan yetiştiricilerinin bir ilgi

alanı olarak algılanmıştır. Bununla birlikte toplumun hayvanlardan yararlanma şekline

sadece etik ve bilimsel düşünceler yoluyla karar verilmesi doğru değildir. Ekonomik

yönden önemli bir değer olan hayvan yetiştiriciliğinde refahı oluşturan bileşenleri

belirlerken, ekonomik koşullarda dikkate alınmaya başlanmıştır. Ekonomik yaklaşımlar,

hayvan haklarının varlığına ve hayvanların dinsel açıdan önemi temeline dayanmaktadır.

Standart üretim teorisi, insanların yararına kullanılan kaynakların çoğunun hayvanlar için

düşünülmediğini açıklamaktadır. Bu bakış açısı ile hayvan refahı; insanın yalnız kendisi

açısından değerlendirdiği ve hayvanların dolaylı olarak dahil olduğu bir konu olarak ifade

edilmektedir (Mc Inerney, 1994). Bu teoriye göre hayvanın refahı kötü olduğu durumlarda

dolaylı olarak insanın refahı da olumsuz etkileniyorsa bu nokta dikkat çekmektedir.

Toplumda hayvansal ürünlerin üretim ve tüketimini en uygun hale getirmek için

hayvan refahının olumlu ve olumsuz ekonomik etkilerini gösteren değerler tahmin

edilmelidir. Ekonomik etkilerdeki olumsuzluklar hayvan refahı açısından değerlendirirken

iki nokta dikkat çekmektedir. Bunlardan ilki, günümüzde üretim sistemleri ve hayvansal

ürünlerdeki çeşitlilik hayvanlarda refahın kapsamının tam olarak anlaşılamamasına neden

olmaktadır. İkincisi ise gelecekte insanların bilimsel temellere dayanmayan yanlış

fikirlerinin değişimi daha da hız kazanacak ve hayvanlarda refah kavramı ile ne anlatılmak

istendiğini algılayabilenlerin sayısı artacaktır.

Hayvan Temeline Dayalı Yaklaşım


Refahın belirlenmesinde önemli olduğu düşünülen değişkenlerin toplanmasından önce

değer yargıları belirlendiği taktirde, bilimsel teknikler ile bu değişkenlerin büyük

çoğunluğunun ölçülmesi sağlanabilir. Broom (1991), refahı bir hayvanın içinde bulunduğu

koşulların kolayca üstesinden gelmesi veya zorlanması, başka bir ifadeyle hastalık,

yaralanma ve ölüm gibi çevresel etkenlerin tümünün üstesinden gelecek başarma derecesini

içine alan karakteristik bir özellik olarak tanımlamıştır. Refah çok iyiden çok kötüye kadar

değişebilen bir durumdur ve ölçülebilir. Bu ölçüler davranış, bağışıklık sistemi, ağrı, korku

ve durumundan hoşnut olma duygularını ve fizyolojik yanıtlarını içermektedir. Ölçülebilir

değişkenler ile hayvanların duyguları arasındaki ilişkinin belirlenmesini sağlayan iki

yöntem vardır. İlki, hayvanları stres yaratıcı etkenlere maruz bırakmak ve bunlardaki

fizyolojik ve davranışsal değişimleri kaydetmek, ikincisi ise insanı olumsuz uyarıcılara

maruz bırakarak rahatsız etme ve bu insanlarda meydana gelen davranışsal ve fizyolojik

değişimleri kaydetme ve daha sonra bu bulguları hayvanlarda benzer uyarıcılar sonucu

oluşan değişimler ile karşılaştırmaktır. Elde edilen fizyolojik değişkenler hakkında bir fikir

birliğine varılarak bunlardan da hayvanlarda refahı ölçmek için yararlanılabilir. Döl

tutmada düşüklük, bağışıklık sistemindeki zayıflık, sindirim problemleri ve kortizol ve

prolaktin düzeylerindeki değişiklikler refahın düşük olduğunun birer göstergesidir.

Üretim Temeline Dayalı Yaklaşım


Kullanılan üretim metotlarına bağlı olarak refahın değerlendirilmesi mümkündür. Bu

değerlendirme, hayvanlar için önemli olan çevresel faktörlere ilişkin bilimsel kanıtlar

63

olması temeline dayanır. Örneğin Livesey ve ark. (1998), kanayan yaraların, samanların

bulunduğu alanda barındırılan düvelerde hafiflediğini, küçük bölmelere ayrılmış alanlarda

barındırılan düvelerde ise arttığını belirlemiştir. Üretim temeline dayalı bir yaklaşım, çiftlik

hayvanlarında refah düzeyinin ölçülmesinde en pratik yaklaşımdır. Farklı sistemlerle ilişkili

olarak hayvanların refahı hakkında insan önyargılı davranarak yanılabilir. Bu yüzden de

üretim sistemlerinin farklı bakış açılarından değerlendirilmesine ihtiyaç vardır. Aynı sürüde

bile yetiştiricinin bakım-yönetim yeteneğine bağlı olarak hayvanların refah seviyelerinde

büyük ölçüde farklılıklar olabilir. Örneğin, sığırlar saman altlıkta yüksek bir motivasyona

sahip olmalarına rağmen, saman altlık kötü bir bakım-yönetim ile beraber sağlanıyorsa bu

onların refahını azaltmaktadır. Schulte ve ark. (1998), Avusturya'da hayvan refahı

indeksinin kullanımını 5 temel kriterle açıklamıştır. Bunlar; hareket olanağı, sosyal ilişkiler,

aydınlatma-havalandırma, altlık ve bakım-yönetim olarak sıralanmaktadır. Diğer taraftan

başka bir çalışmada yedi temel kriter kullanarak süt sığırlarının birden yediye kadar

puanladığı bir sistem geliştirilmiştir. Buradan elde edilen puanların toplamı daha sonra, bir

refah indeksinde olduğu gibi kullanılmaktadır. Sığırları puanlamada dikkate alınan kriterler;

hareket etmeye uygun bir alanın bulunması, yem ve suya kolayca ulaşabilmesi, sosyal

davranışlarını ifade edebileceği bir ortamın olması, dinlenme olanağının sağlanması, rahat

olarak dolaşabilmesi ve hayvanın bakımına özen gösterilmesi şeklinde sıralanmaktadır

(Soudrum ve ark., 1994).

Sonuç


Bugün hayvanların refah göstergelerinin hangilerinin kısa ve uzun vadede refahı

değerlendirme ve tahmin etmede en iyi olduğu konusunda bir fikir birliği bulunmamaktadır.

Bunun yanında hayvanlarda refahı sağlamada genel olarak herkesin aynı görüşlerde

buluştuğu noktalarda bulunmaktadır. Öncelikli olarak refahın belirlenmesinde fizyolojik ve

psikolojik göstergelerden ve bunların bileşiminden yararlanılmalıdır. Yapılacak çalışmalar

refahın ölçülendirilmesine katkı sağlamasının yanı da üretim değerleri ve ekonomik

faktörlerle refahın nasıl bir ilişki içinde olduğuna da açıklık getirmelidir. Ayrıca yapılacak

çalışmalar hem hayvanlar hem de hayvan üreticileri için yararlı olacak alternatif bakımyönetim

sistemlerinin geliştirilmesine bir dayanak oluşturmalıdır. Refah konusundaki

problemleri çözmeye yönelik disiplinler arası yaklaşım zorunludur. Gelişmiş pek çok

ülkede hayvan refahı ile ilgili oluşturulan yaşam standartları, yasalar çerçevesinde denetim

altına alınmakta hatta zorlayıcı yaptırımlara dönüştüğü görülmektedir. Bu noktada amaç,

hayvanlardan sadece yüksek verim elde etmek değil, aynı zamanda kendilerine özgü

davranışlarını gösterebilecekleri stresten uzak ortamlar yaratmak olmalıdır. Türkiye bu

noktada oldukça geri durumdadır. Bu nedenle zaman geçirilmeden mevcut çiftlik

hayvanlarının ihtiyaçlarını dikkate alacak refah ölçütleri oluşturulmalı ve bunları dikkate

alan bakım-besleme uygulamalarının çiftlik altyapısı harekete geçirilmelidir.


SÜT İNEKLERİNDE ÜREME ve DÖL VERİMİ

Bir süt sığırı işletmesinde her inekten yılda bir yavru almak amaçlanmalıdır. Aksi halde karlılık düşecektir. Her inekten yılda bir yavru alabilmek için ilk başta sığırın üremesi hakkında yeterli bilgiye sahip olmak gereklidir.
KIZGINLIK NEDİR?
Kızgınlık, düve ve ineklerin çiftleşme isteği göstermeleridir. Bu durumdaki hayvanlara boğasak veya örsek denir.
Ne kadar sürer?
Kızgınlık süresi ortalama 14-18 saat devam eder ve hayvan gebe kalmazsa 18-24 arasında değişmek üzere, ortalama 21 gün sonra tekrarlanır.
Nasıl anlaşılır?
* Diğer hayvanların üzerine atlar. Başka hayvanların kendi üzerine atlamasına izin verir.
* Ferç (üreme organının dış kısmı) şişmiş ve kızarmıştır. Yumurta akına benzer bir akıntı gelir. Buna çara denir.
* Diğer hayvanların fercini koklamaz, kendisinin koklanmasına izin verir.
* Yem yemez. Huzursuzdur.
* Merada kuyruğunu diker, sağa-sola koşar.
* Gece diğer hayvanlar yatarken o ayakta durur.
* Göz bebeklerinde büyüme olur.
* Böğürür.
* Sık sık havayı koklar
* İştah ve sütü azalır
* Bakıcısına davranışı her zamankinden değişiktir.
Tohumlama ne zaman yapılmalıdır?
En iyi tohumlama zamanı, kızgınlık başladıktan 12 saat sonradır. Pratik olarak inek; sabah kızgınlık gösterdi ise öğleden sonra, akşam kızgınlık gösterdi ise ertesi sabah tohumlanmalıdır.
İLK TOHUMLAMA
Ülkemizdeki kültür ırklarının ve melezinin düvelerini ilk tohumlamada şöyle bir tablo kullanılabilir:
IRK
YAŞ
(AY)
CANLI AĞIRLIK
(KG)
Karacabey Esmeri
18-20
350-370
Esmer (Montafon)
18-20
350-370
Esmer Melezi
20-22
325-350
Holştayn
16-18
370-390
Holştayn Melezi
18-20
350-370
Jersey
15-17
250-270
Jersey Melezi
16-18
225-250
Tablodaki ilk tohumlama yaşı, mevcut şartlara göre 2-3 ay önce de olabilir.
Tohumlanan bir düveden ne zaman yavru alınacağı hesaba katılmalıdır. Buzağının iyi bakılabileceği bir zamanda doğması önemlidir. Bunun için, düvenin tohumlanması ona göre zamanlanabilir.
BİLGİLİ YETİŞTİRİCİ
Sabah ve akşam hayvanlarını gözden geçirir. Yem yemeyen, huzursuz hayvanlara dikkat eder. Kızgınlık gösterenleri belirler. 12 saat sonra tohumlanmasını sağlar.
HAYVANLARIN HER TÜRLÜ DURUMU İÇİN KAYIT TUTULMALIDIR. İNSAN UNUTUR, DEFTER UNUTMAZ!
Yetiştiricinin kayıt tutmak için bir defteri olmalıdır. Kızgınlık gösteren bir inek için tarih atılır. Tohumlama yapıldığında tarih atılır. Hayvan gebe kalmazsa gelecek sefere hangi gün kızgınlık gösterebileceği tahmin edilir. O günlerde inek iyice gözlenir. Böylece bir dönemin daha kaçırılması önlenir, hayvan zamanında tohumlanır. Kayıtlara bakarak doğumun zamanı bilinir, ona göre hazırlıklı olunur. Hayvanlar işaretlenmeli veya numaralanmalıdır. Kulak küpesi, boyun numarası, dağlamalı numara hayvanları ayırt etmede işe yarar.
Tohumlanan bir ineğin gebe olup olmadığı, 45-60 gün sonra bir veterinere yaptırılan gebelik muayenesiyle anlaşılır. Diğer bir yöntemde ise 60-90 gün sonra tekrar kızgınlık göstermeyen inekler gebe olarak kabul edilir. Buna karşılık, bazı bozukluklarda bu süre içinde kızgınlık görülmeyebilir.
İKİ DOĞUM ARASI SÜRE NE OLMALIDIR
Doğum aralığı, ilk doğumunu yapan düvelerde 13 ay, ineklerde ise 12 ay olmalıdır. Bu aralık 13-14 aya uzadığı zaman verimde kayıplar başlamaktadır.
Bir sürüde ortalama her buzağı için en fazla 2 tohumlama olmalıdır.
Döl verimi normal bir inek tohumlandıktan yaklaşık 280 gün sonra bir yavru verir.
Döl verimi ile ilgili bu bilgileri verdikten sonra, bir ineğin doğumundan itibaren döl verimi şu şekilde takip edilmelidir.

Şekil 2. İki doğum arası sürenin önemli unsurları
BUZAĞILAYAN İNEK HEMEN TOHUMLANMAZ.
Buzağılamayı takiben birden süt verimi başladığından inek büyük bir stres altındadır ve hastalıklara karşı duyarlıdır. Buzağılayan inek 60 gün süre ile dinlenmeli, sonra tohumlanmalıdır.
Döl verimi iyi takip edilmelidir. Çünkü tohumlamanın zamanında yapılamaması, verim kayıplarına yol açacaktır. Bunun için ilk şart kayıt tutulmasıdır. Sağılan inekler için tutulan kayıt defterine doğum tarihi ve herhangi bir problemle karşılaşıldı ise yazılır. Doğumu takiben 2-3. günden başlayıp, 8. güne kadar azalan miktarda kahverengi-kanlı ve kokusuz bir akıntı görülür. Koku hissedilirse rahimdeki bir iltihaplanmaya işaret eder. Bir veteriner hekime başvurulmalıdır.
Buzağısı 2 aylığı geçen inek hâlâ kızgınlık göstermediyse, mutlaka veteriner hekime göstermelidir.
İNEKLERİN KISIR KALMAMASI İÇİN:
* İyi bakım ve besleme gerekir. İneğin zayıf kalması doğru değildir. Ancak, aşırı beslenmeden dolayı aşırı yağlanma da döl verimini düşürür.
* Kızgınlık dönemi iyi takip edilmelidir. Kızgınlığın farkına varılmazsa, buzağılama en az 3 hafta daha gecikmiş olur.
* Kızgınlığın başlamasından 12 saat sonra tohumlama yapılmalıdır.
* Buzağılamadan 2 ay sonraki kızgınlıkta tohumlama yapılmalıdır.
* Zamanında kızgınlık göstermeyen inekler veteriner hekime gösterilmelidir.
* Kayıt defterine her durum işlenmeli, tarih atılmalıdır.
DÖL VERİMİNİ ÇEVRE ŞARTLARI ETKİLER
* Çok sıcak ve nemli havalarda kızgınlık belirtileri kolay fark edilmez.
* Kapalı ve ışıklı yerlerde kızgınlık zor fark edilir. Açık yerlerde ve gün ışığı altında kızgınlık belirtileri daha kolay dikkati çeker.
* Çok genç ve çok yaşlı hayvanların döl verimi düşüktür.
* Hayvan hastalıkları döl verimini azaltır.
* İkiz doğumlarda buzağının birisi dişi ise, o buzağının döl vermeme ihtimali çok yüksektir.
İŞLETMENİZDE KISIRLIK SORUNU VAR MI?

30 Ocak 2017 Pazartesi

Doğum yapacak olan inekte, ilk sancıların başlamasından sonra 8 saat veya birinci su kesesinin görülmesinden sonra 2 saat geçtiği halde doğum gerçekleşmiyorsa yardıma, müdahaleye ihtiyaç vardır. Bu durumda mümkünse bir veteriner hekime danışılmalı veya çağırılmalıdır.Güç doğuma müdahale sırasında; yavruyu çekmek için 4 insan gücünden fazlası kullanılmamalıdır.
Kesinlikle buzağının alt çenesine ip bağlayarak çekilmemelidir.
Yavrunun ön ayakları başıyla birlikte 15-20 cm dışarıya çıkmamış ise kesinlikle çekilmemelidir.
Buzağı arka ayakları ile geliyorsa müdahale için acele ediniz. Göbek kordonu erken kopacağından solunum erken başlar, buzağı boğulabilir
Doğum yaklaştığında neler yapılmalıdır?
İnekleri doğuma 5-7 gün kala, ahırdaki diğer hayvanlardan uzaklaştırarak daha geniş bir yere alınır.
Altlıkların bol, temiz ve kuru olmasına özen gösterilir.
Ahırların havadar ve uygun sıcaklıkta (10-15 derece) olmasına dikkat edilir.
Doğumun başlayıp başlamadığı hayvana hissettirilmeden gözetlenmelidir.
Doğuma yardım için hiçbir zaman acele edilmemelidir
İneklerin tuz ihtiyacı
Tuz noksanlığında iştah azalması görülür. Tuz ihtiyacı vücut ağırlığı ve verilen rasyonun karakterine göre değişir. Canlı ağırlığı 500 kg olan bir süt ineğinin yaşama payı tuz ihtiyacı günde 20-25 g’dır. Buna, ineğin verdiği her 1 kg süt için ayrıca 2 g tuz eklemek gereklidir.
İneklerin su ihtiyacı
Süt sığırlarının su ihtiyacı, hayvanın vücut ağırlığına, süt verimine, verilen yemin cinsine ve çevre ısısına bağlı olarak değişir. Bir süt ineği 24 saatte ortalama 10 kez su içer. Bir süt ineğinin yaşama payı su ihtiyacı günlük 40-60 litre kadar olup, her litre süt verimi için 4 litre daha fazla su içer.
Doğumdan sonra neler yapılmalıdır?
Doğum yapmış olan ineğin vücudu terli olduğundan, havlu, bez, çuval yada kuru ot yardımı ile kurulanmalıdır. Gerekli durumlarda hayvanın üstü bir örtü ile örtülmelidir.
İnekler, doğumu izleyen ilk 8-10 gün soğuktan ve hava cereyanından korunmalıdır.
Ahırlarda karşılıklı kapı ve pencereler açık bırakılmamalıdır.
İneklerin içecekleri suyun ilk 2-3 gün ılık olmasına dikkat edilmelidir.
İçerisine kepek, buğday, yulaf veya arpa unu ilave edilmiş ılık tuzlu su (yal, çorba) verilmelidir.
Yavru zarları doğumdan 12 saat sonrasına kadar atılmadığı taktirde bir veteriner hekime müracaat edilmelidir.
Eş veya son adı verilen yavru zarları atıldıktan sonra ineğin yanından hemen uzaklaştırılmalıdır. Bunlar bir çukura gömülmeli veya yakılmalıdır. Yavru zarlarını yiyen ineklerde sindirim bozuklukları görülebilir.
Meme ödemi, memelerde göğüs kafesine kadar uzanan aşırı şişkinliktir. Buzağılamadan birkaç hafta önce oluşur ve çoğunlukla doğumdan 8-12 gün sonra kaybolur. Kaybolmadığı taktirde bir veteriner hekime müracaat edilmelidir.
Buzağı doğar doğmaz nefes alıp almadığına dikkat edilmelidir. Öncelikle yavrunun ağız ve burnundaki yavru zarı parçaları, mukus ve yavru suları temizlenmelidir. Çünkü yavruyu anneye bağlayan göbek kordonu kopar kopmaz solunum (nefes alam) zorunlu hale gelir. Normal doğumlarda yavru dışarı çıktıktan sonraki 10-60 saniye içinde solunum başlaması gerekir.
İlk teneffüs hareketi derindir. Akciğerlere fazla miktarda hava girebilmesi için, ilk nefes almanın güçlü ve derin olması gerekir. Yeni doğan buzağının yaşama şansı, normal solunum hareketinin kendiliğinden başlamasına bağlıdır.
Şayet solunum güç ve hırıltılı ise; mukusun uzaklaştırılması için yavruyu arka bacaklarından baş aşağı olacak şekilde bir yere asılmalı ve hafifçe silkelenmelidir. Bu işlem 10-20 saniye süre ile 3-5 defa tekrarlanmalıdır.
Yavrunun başına bir miktar soğuk su dökülebilir. Bu işlem solunumu uyarır.
Solunumun normale dönmediği durumlarda, kaburgalar üzerine dikkatlice çift taraflı hafif basınç uygulanır. Ayrıca hayvanın dilini birkaç kez hafifçe çekip bırakılır.
Buzağı kendiliğinden normal sıklıkta ve derin olarak solunuma başladığında bir bez yada çuval yardımı ile ovarak kurutulmalıdır.
Solunumdan sonra göbek kordonunun kontrolüne özen gösterilmesi gereklidir.
Göbek kordonu doğum sırasında çoğunlukla kendiliğinden kopar.
Kendiliğinden kopmamış ise; temiz bir makas veya bıçak ile yavrunun gövdesinden bir el genişliği uzaktan kesilmelidir.
Göbek yarası çok temiz tutulmalıdır. Bunun için buzağı bol ve kuru altlık üzerine alınmalıdır.
Göbek kordonuna bolca iyotlu bir antiseptik (Biokadin, Batticon) dökülmelidir. Kordonda kanama yoksa bağlanmamalıdır. 
Göbek parçası bir hafta içinde kurur ve düşer, düşene kadar her gün antiseptik ilaçlar sürülmelidir.
Göbek yarasına mikrop bulaşır ise iltihap oluşur. Bu durumda göbekten kötü kokulu ve irinli bir akıntı gelir ve yavrunun genel durumu bozuktur. Bu durumdada acilen bir veteriner hekime müracaat edilmelidir.
Eğer ana yavruya ilgisiz kalıyorsa, özellikle soğuk bölgelerde buzağının vücudunu temiz ve kuru bir bezle kurulanmalıdır. Yeni doğan yavrunun üzerine kesinlikle tuz dökülmemelidir.

Yavruya mutlaka ağız sütü verilmelidir!
Sağlıklı bir buzağı, doğumu takiben yaklaşık yarım saat sonra ayağa kalkar ve anasını emmeye başlar. Doğumu takiben ananın sütü daha koyu ve kıvamlı bir yapıda olup normal süt değildir. Bu süte ağız sütü (kolostrum) denir. Bu süt buzağının sağlığı ve hayat boyu hastalıklara dayanaklığı için çok önemlidir. Buzağıya ağız sütü emzirilmeden önce ineğin memesi iyice sabunlu su ile yıkamalı ve silinmelidir. Eğer buzağı ilk bir saat içerisinde anasını emmemiş veya emememiş ise emzirme işlemi için buzağıya yardımcı olunmalıdır. Bu mümkün olmazsa ağız sütünü (doğumdan sonra ilk 3 gün sağılan süt) bir biberon veya emzikli kova yardımı ile mutlaka içirmeliyiz. Ağız sütünün doğumu takip eden ilk 12 saat içinde anadan emilen sayı ve miktarı çok önemlidir. Buzağının bu süre içinde anasını 2-3 kez emmesi sağlanmalıdır. Ağız sütünde buzağıyı bakteriyel hastalıklardan koruyucu bağışıklık maddeleri yanı sıra, sindirimi kolay, normal süte göre % 40 daha fazla besin maddeleri bulunur. Bu faydaları yanı sıra ağız sütü, geçici bir süre faydalı ishale sebep olur. Yani buzağı anne karnında iken sindirim sisteminde (midesinde) biriken artıkların atılmasını kolaylaştırır. Buzağıların hastalıklara daha dayanıklı olması için, ağız sütü buzağılara doğumu takip eden ilk üç gün düzenli olarak içirilmelidir. Bu süre içerisinde buzağının ağız sütünü günde 4-5 kez olmak üzere alması gereklidir.
Doğum yapan ineğin sütündeki herhangi bir nedenle meydana gelecek bir bozukluk halinde, yeni doğan buzağıya aynı veya bir önceki gün doğuran başka bir ineğin ağız sütü fazlasını sağılarak içirilmelidir. Eğer bu durum mümkün olmaz ise, ilk içirimde 6 yumurtanın beyazı taze sağılmış inek sütü ile karıştırılarak hazırlanan karışımın buzağıya içirilmesi faydalıdır. Daha sonraki öğünlerin her birinde 1 yumurta akı eksiltilerek bu uygulamaya devam eedilmelidir
Sütten kesim öncesi buzağılar nasıl beslenmelidir?
Buzağılar ortalama 8 hafta süre ile süt veya piyasada buzağı maması olarak pazarlanan süt ikame yemleri ile sıvı yemlemeye tabii tutulmalıdırlar. Böyle bir uygulamada ilk 4 hafta 4 kg, 5-6. haftalarda 3 kg, 7-8. haftalarda da 2 kg süt verilmesi uygun olacaktır. Buzağılar sütü doğumu takip eden 3. günden itibaren ya anasından emzirilmelidir, yada emzikli kovalar yardımı ile süt içirilmelidir. Daha faydalı olduğundan kovadan kontrollü olarak süt içirilmesi tavsiye edilmektedir. 
İkinci haftadan itibaren ‘Buzağı Başlatma Yemi’ olarak bilinen ve yem fabrikalarında üretilen kesif yem karmasının buzağılara verilmelidir. Bu yemin miktarı günde 250 g’dan başlatılarak gittikçe artırılmalıdır Buzağılar sütten kesim dönemine kadar günlük 500-750 g kesif yem tüketecek duruma gelmelidirler. Ayrıca söz konusu bu dönemde iyi kalite yumuşak kuru çayır otu, buzağıların yemliklerinde bir miktar bulundurulmalıdır. Bu uygulama buzağıların kuru yeme erken alışmalarını ve işkembe gelişimini sağlar. 
Sütten kesim sonrası buzağıları nasıl beslenmelidir?
Sütten kesim sonrası dönemde, 6 aylık yaşa kadar olan sürede ‘Buzağı Başlatma Yemi’ günlük 2-3 kg’ı aşmayacak şekilde buzağılara verilmelidir. Bu dönemde bu kesif yem ile birlikte iyi kalite kuru çayır otu da devamlı buzağıların önünde bulundurulmalıdır. Ayrıca buzağıların önlerinde devamlı olarak temiz su da bulundurulması gereklidir. Ayrıca, yemliklerde yalama taşı bulundurulması, buzağıların mineral madde ihtiyaçlarının karşılanması açısından da önemlidir 
Süt emme döneminden sonra erkek ve dişi buzağılar birbirinden ayrılarak gruplar halinde yetiştirilir. Grup halindeki bu hayvanlara ahırdaki bölmelerinde hayvan başına 2-2.5 m2 yer hesaplanmalıdır.
Hava şartlarının güneşli, ılıman ve rüzgarsız olduğu günlerde eğer mümkünse buzağılar açık havaya çıkartılmalıdır. Ancak bu mekanda gölgelikler ve su bulunmalıdır. Buzağılar uzun süre öğlen güneşine maruz bırakılmamalıdır.
Buzağı bakımında aşağıda belirtilen hususlara dikkat etmeliyiz
  • Doğum; temizlenmiş, ilaçlanmış ayrı doğum bölmelerinde yaptırmalıdır.
  • Buzağı bölmelerinde zemine bol ve temiz yataklık sap serilmelidir.,
  • Buzağının barındırıldığı ortam havadar, temiz ve kuru olmalıdır.
  • Bakıcıların el ve giysilerinin azami ölçüde temizliğine dikkat edilmelidir.
  • Doğan buzağılar sütten kesim dönemine kadar ayrı bölmelerde barındırılmalıdır.
  • Doğumu takiben en kısa süre içerisinde buzağının ağız sütü içmeye başlaması sağlanmalı ve bu uygulama 3 gün süre ile devam ettirilmelidir.
  • Buzağıya içirilen sütün yeterince ve vücut sıcaklığında verilmesine dikkat edilmeli, değişik öğünlerde verilen sütün sıcaklığında değişmeler olmamalıdır.
  • Emzikli süt içirme kovaları her zaman temiz tutulmalıdır.
  • Günlük süt içirme öğün sayısı en az iki olmalıdır.
  • Buzağılar ikinci haftadan itibaren ‘Buzağı Başlatma Yemi’ ve kuru çayır otuna alıştırılmaya başlanmalı. Kaba, geç biçilmiş ve küflü kuru ot verilmemelidir.
  • Kesif ve kaba yemin miktar ve cinsinde ani değişiklikler yapılmamalıdır.
  • İkinci haftadan itibarende önlerinde temiz su bulundurulmalıdır.
13. Buzağılar ılıman günlerde açık havaya çıkartılmalıdır.
Ülkemizde yüksek oranda görülen buzağı ölümlerinin en büyük nedeni biyolojik yapılarına uymayan bakım ve besleme koşullarıdır. Yeni doğan bir buzağı için yapılacak ilk iş hayatta kalmasını sağlamaktır. Bunun için; doğum öncesi yavru suları boşaldıktan sonra buzağıyı çok erken çekmekten sakınılmalı ve buzağının doğması için en az 2-2,5 saate gereksinim olduğunu unutmadan doğuma yardım edilmeli ve ilk defa doğum yapan düvelerde dikkat edilmelidir.
Doğum sonrası unutmamak gerekir ki; buzağı ölümlerinin %25 kadarı doğumu izleyen ilk haftalar içinde gerçekleşir. Doğum sonrasında alınacak bazı önlemler ile bu ölümler azaltılabilir. Bu önlemleri şöyle sıralayabiliriz:
Buzağının sorunsuz şekilde nefes aldığından emin olmalı, gerekirse suni solunum yaptırılmalıdır.
Buzağının göbek kordonu tendürdiyot içine daldırılmalıdır.
Doğum sonrası 30-60 dakika içinde buzağı ve anasının ayakta kaldığından emin olunmalıdır.
İneğin buzağıyı yalamadığı durumlarda buzağı kurulanmalıdır.
Doğum sonrası 30 dakika içinde ağız sütü verilmelidir. Bunun için meme başı iyice temizlenmelidir. Ayrıca süt ana memesi hizasında verilerek ısısı 35 C olmalıdır.
Buzağılara birden fazla inekten alınan sütün karışımının verilmesidir. Bunun önemi;
a) Sadece anneden alınan ağız sütüne göre hastalıklara karşıdaha etkili olmasıdır.
b) Ağız pisliğinin atılmasını sağlar ve yeni doğan buzağının tüm besin maddeleri ihtiyacını karşılar.
c) Hastalıklara karşı yüksek oranda bağışıklık maddeleri içerir. Bu bağışıklık maddeleri 24-36 saate kadar buzağı tarafından alınacaktır.
d) Buzağının ilk 2-3 günü boyunca günlük C.A’ nın %10-12′ si kadar ve sık sık (en az 4-5 defada) verilmelidir.

BUZAĞI BAKIMI VE BESLENME

BUZAĞI BAKIMI VE BESLENME

Paylaş
 
Buzağımızın doğumuna 2 ay kala, anne ineğe mutlaka “Buzağı Septisemi Aşısı” yaptırmamız gerekiyor. Bu aşı rapelli olarak 2 hafta arayla 2 kez uygulanıyor. Buzağımız doğduğunda ise, koruyucu amaçlı “Buzağı Septisemi Serumu” taktırmamız çok önemli.
Doğumdan hemen sonra buzağıların göbek kordonları, 4 – 5 cm kalacak şekilde kesilir ve ucuna mutlaka tentürdiyot sürülerek dezenfekte edilir.
Ağız sütünü kesinlikle kendimiz tüketmemeli, buzağıya içirmeliyiz. Buzağımızı parayla telafi edilemeyecek kadar yararlı olan bu sütten mahrum bırakmamalıyız. Ağız sütünü içirmeden önce,  ineğin memesi ılık suyla yıkanmalıdır. Daha sonra buzağının emmesi sağlanmalıdır. Eğer buzağı emmiyorsa, temiz bir kaba ineğin sütü sağılır. Biberona konulan süt, sıcak su dolu bir kovada ısıtılarak buzağıya verilir. Doğumdan sonraki ilk 2 – 3 saat içerisinde, ağız sütünü buzağımıza mutlaka içirmeliyiz. Ağız sütü, normal sütle kıyaslandığında, A Vitamini bakımından 10 kat, kuru madde bakımından 2 kat daha zengindir.  Ayrıca çok yüksek oranda protein içerir. Bağısak hareketlerini tetikleyici ve yumuşatıcı etkileri sayesinde, buzağılarımızın bağırsaklarında bulunan zararlı maddelerin dışarıya atılmasını sağlar. Ağız sütü, doğumdan 3 gün sonra normal süt halini alır. Buzağımızın sindirim sistemi de bu süre içerisinde normal şeklini alır. Eğer doğan buzağının annesinde herhangi bir hastalık mevcutsa, buzağıya o günlerde doğum yapan başka bir ineğin ağız sütü verilmelidir. O da yoksa, hazır ağız sütü içirilir.
İlk 2 – 3 gün, sabah ve akşam olmak üzere 1 lt. süt vererek buzağımızın doymasını sağlamalıyız. Sonraki günlerde yavaş yavaş alıştırarak canlı vücut ağırlığının % 10’u kadar sütü sabah ve akşam olmak üzere günde 2 kez içirmeliyiz.
Doğan buzağımız normal ve sağlıklıysa  kurulanır ve daha önceden ilaçlı suyla yıkanarak tabanına sönmemiş kireç serpilen buzağı bölmesine alınır. Buzağı bölmelerinde temiz altlık olarak hububat sapı kullanılabilir. Yere serilen saplar 2 – 3 günde bir mutlaka değiştirilmelidir.
Buzağılarımızın düzenli olarak yeterli güneş almasını sağlamayı da unutmamalıyız.
0 – 8 Haftalık dönemde uygulanan pratik bir beslenme programı :
HAFTALAR   AĞIZ SÜTÜ   NORMAL SÜT   BUZAĞI YEMİ    KURU OT       SU
1                   4 – 6  lt                      –                               –                           –                  –
2-3                     –                           4 – 6 lt              Serbest               Serbest     Serbest
5-6-7                  –                           4 – 5  lt                     ”                             ”                   ”
8                      –                               2 lt                        ”                             ”                   ”
Buzağı bölmelerine aldığımız buzağılarımıza tahmini olarak canlı ağırlıklarının % 10’u kadar süt, sabah ve akşam olmak üzere ikiye bölerek vermeliyiz. Buzağılarımızın içeceği sütün ısısı 37 derece olmalı ve kesinlikle 30 derecenin altına düşmemelidir. Buzağının önüne buzağı yemi, çayır otu ve kuru yonca konulmalıdır.  Buzağılar 15 günlük olduktan sonra gruplara ayrılarak toplu beslenmeye başlayabilirler.
Buzağılarımız 1.5 ayını doldurduklarında, verilen süt miktarı kademeli olarak düşürülür. 2 aylık olunca da sütten kesilebilir. Ancak, isteğe bağlı olarak bu süre 3 aya kadar çıkarılabilir. Sütten kesilmiş buzağılara, yiyebildikleri miktarda kaliteli yonca, çayır otu ve kesif yem verilmelidir. Buzağılar 3. aydan sonra meralardan faydalanabilirler. Meraya çıkarılacak hayvanlarda, iç – dış parazit mücadelesi kapsamında gerekli tedbirler alınmalıdır.
Buzağılarımız 3. ayını dolduruncaya dek, %18 proteinli buzağı başlangıç yemi verilmesi sürdürülür. Bu tarihten itibaren, “buzağı büyütme yemi”ne geçilmesi gerekir. Kaba yem olarak kuru çayır ve kuru yonca rahatlıkla verilebilir.
Buzağılarımıza 2. haftadan itibaren, temiz su vermeye başlamalıyız.
Hayvanlara 6 aylık oluncaya kadar silaj verilmemelidir. 6. aydan itibaren erkek ve dişi buzağılar ayrılmalıdır.
Dişi buzağılara 3 – 6 aylık dönem arasında mutlaka “Brucella S.19 ” aşısı yapılmalıdır. 4. aydan itibaren de Şap, Yanıkara, Şarbon aşıları yapılmalıdır.
Buzağılarımızda boynuz köreltme işlemi yapacaksak, bunun için  3 – 4 haftalık yaşa ulaştıkları dönem en uygun zamandır. Boynuz köreltme, hayvanlar büyüdüklerinde, sevk ve idare açısından büyük kolaylıklar sağlayan bir işlemdir.
SÜT İNEKLERİNDE ÜREME VE DÖLVERİMİ
 
Bir süt sığırı yetiştiricisi her inekten yılda bir yavru almayı amaçlanmalıdır. Her inekten yılda bir yavru alabilmek için ilk başta sığırın üremesi hakkında yeterli bilgiye sahip olmak gereklidir.
İlk Tohumlama Yaşı :
Ülkemizdeki kültür ırklarının ve melezinin düvelerinin ilk tohumlama yaşını şöyle bir tabloda gösterebiliriz:

IRKYAŞ (AY)CANLI AĞIRLIK (KG)
Karacabey Esmeri18-20350-370
Esmer (Montafon)18-20350-370
Esmer Melezi20-22325-350
Holstein16-18370-390
Holstein Melezi18-20350-370
Jersey15-17250-270
Jersey Melezi16-18225-250

Tablodaki ilk tohumlama yaşı, mevcut şartlara göre 2-3 ay önce de olabilir.
Tohumlanan bir düveden ne zaman yavru alınacağı hesaba katılmalıdır. Buzağının iyi bakılabileceği bir zamanda doğması önemlidir. Bunun için, düvenin tohumlanması ona göre zamanlanabilir.
Erken Tohumlamanın Zararları :
Hayvanlarımız ilk tohumlama için uygun olan yaşa ve canlı ağırlığa ulaşmadan gebe kalırlarsa büyümelerini tamamlayamaz, ileriye dönük olarak süt verimleri düşük olur.Ayrıca cüsse olarak küçük kaldıkları için yavruları da küçük yapıda olur. Güç doğumlar görülür.

SUNİ TOHUMLAMA
Suni tohumlama yapılan bir inek
Kızgınlık Nedir?
Kızgınlık, düve ve ineklerin çiftleşme isteği göstermeleridir. Bu durumdaki hayvanlara boğasak veya örsek denir.
Suni tohumlama nedir?
Yüksek verim ve çok iyi damızlık özelliklere sahip boğalardan alınan tohumların (sperma) özel işlemlerden geçirilip dondurulmuş sperma haline getirilerek özel aletle kızgınlık gösteren ineğin uterusuna (rahim) verilmesidir.
Suni tohumlama; hem uygulamadaki pratikliği hem yüksek verim özeliklerinin aktarımını sağlaması hem de doğal aşımla geçebilecek hastalıkların önlemesi gibi daha birçok avantajları ile günümüzde yaygınlaşmaktadır.
Hayvan ıslahında mevcut sürünün genetik olarak iyileştirilmesinde suni tohumlamanın önemi inkar edilemez. Süt verimi, sütteki protein oranı, yağ oranı gibi ölçülebilen değerler yanında dış görünüş özelliklerinin iyileştirilmesinde de boğa seçimi yapılabilmesi suni tohumlamanın vazgeçilmezliğini artırmaktadır.
Neden suni tohumlama yaptırılmalı ?
Çünkü;
· Bir boğa tabii aşım ile yılda en fazla 200 ineği dölleyebilir. Bundan da ortalama 160-170 yavru elde edilir. Aynı boğanın spermasıyla suni tohumlama yapılırsa yılda 20.000 baş inek döllenir.Bundan da yaklaşık 16.000 baş yavru elde edilebilir.
· Suni tohumlamada kullanılan tohumlar; kalıtsal özellikleri yüksek, yavru denemeleri yapılmış ve özelliklerini yüksek oranda yavrularına geçirebilen üstün nitelikli sağlıklı boğalardan elde edilmiştir.
· Suni tohumlamada kullanılacak tohumlar arasında tercih yapma şansınız vardır. İneğinizi tercihinize göre: etçi, etçi-sütçü veya sütçü ırklardan biriyle tohumlama yaptırabilirsiniz.
· Suni tohumlama, çiftçileri boğa besleme külfetinden kurtarmaktadır.
· Suni tohumlama, tabii çiftleşme ile çok kolay ve hızlı bir şekilde yayılan üreme hastalıklarını önler.
· Suni tohumlama uygulanan bir işletmede dişi hayvanların ne zaman kızgınlık gösterdiği, ne zaman tohumlandığı, gebe kalıp kalmadığı sürekli olarak kontrol edilebilmektedir.
· Verimleri düşük yerli ırkların ıslahı, çok az masraf ve daha kısa sürede ancak suni tohumlama ile mümkün olabilmektedir.
İneklere suni tohumlama ne zaman yaptırılmalı ?
İneklere doğumdan en az 45 gün sonra suni tohumlama yaptırmak gerekir. Tohumlama yapabilmek için inek veya düvelerin kızgınlık döneminde olması gerekir. Kızgınlık belirtileri , sabah gözlenen hayvanlar öğlenden sonra ;öğlenden sonra fark edilen hayvanlar ertesi gün sabah tohumlanmalıdır. Ancak ineğin çarası mutlaka temiz olmalıdır. Eğer çara yumurta akı veya cam gibi temiz değilse ineğin rahminde problem vardır.
İneklerde kızgınlık (boğasaklık) belirtileri nelerdir?
· İneklerin kızgınlıkları 16-24 gün (ortalama 21 gün)’de bir görülür. Normal bir kızgınlık ortalama 18 saat sürer.
· Kızgınlığın başlaması ile birlikte inekte geçici bir iştahsızlık görülür.
· O günkü süt veriminde azalma olur.
· Kızgınlıktan hemen önce diğer ineklerin üzerine atlama isteği artar.
· Çevreye karşı aşırı ilgi, temas kurma, diğer inekleri yalama davranışı, sık sık havayı koklama görülür.
· Diğer hayvanların fercini koklamaz, kendisinin koklanmasına izin verir.
· Merada kuyruğunu diker, sağa-sola koşar.
· Gece diğer hayvanlar yatarken o ayakta durur.
 
· Bazı hayvanlar bakıcısına normalin dışında ilgi gösterir.
· Bel bölgesine masaj yapıldığında hayvan belini çökertir ve kuyruğunu kaldırarak biraz yana yönlendirir.
· Hayvanda genel huzursuzluk, bağırma , gözlerin aşırı açılması ve bir şeyler arama davranışları görülür.
 
· Ağzı salyalanır, hayvan heyecanlı ve sinirlidir.
· Kızgınlığın başlangıcında daha sulu, kızgınlık ortasında ise daha kıvamlı şeffaf (çiğ yumurta akı) renkli çaranın görülmesi. Bu akıntı renksiz, ipliksel karakterdedir. Vulva dudağından aşağı doğru kopmadan uzayabileceği gibi kuyruk hareketleri ile etrafına da bulaşabilir.Bu akıntı,kızgınlığın hemen öncesinde kısmen görülür. Kızgınlık döneminde artar. Kızgınlıktan sonra azalır ve kesilir.
· Vulva (ferç) dudaklarının kabarıklaşması,hafif sulanması ve iki parmak ile vulva dudakları aralandığında ferçinin iç kısmının kırmızı renk (havuç rengi) alması.
· Bütün bu belirtilerin yanında ineğin kızgınlığının başında, ortasında ve sonunda kendi üzerine diğer hayvanların atlamasına izin vermesi çiftleşmeye hazır olduğunun en önemli delilidir. Kızgınlıktaki ineklerin bu refleksini gösterebilmeleri için ya serbest tip ahırlarda yada merada barındırılmaları gerekir.
 
· Kızgınlıktan birkaç gün sonra görülen kanlı akıntı ineğinizin gebe kalmadığının göstergesi değildir.
· Bilgili Yetiştirici :
Sabah ve akşam hayvanlarını gözden geçirir. Yem yemeyen, huzursuz hayvanlara dikkat eder. Kızgınlık gösterenleri belirler. 12 saat sonra tohumlanmasını sağlar.
Hangi Hayvan Tohumlanmaz ?

· Fercinden gelen akıntı şeffaf değil içinde peynir kırığı gibi parçalar varsa ve yattığı yerde akıntı birikiyorsa bu hayvanın rahminde iltihap vardır.Tedavi edilmesi gerekir.
· Zamanından çok önce kızgınlık gösteriyorsa. (1 Hafta–10 Günde bir.)

Sayın yetiştiricilerimiz ;
Tohumlandıktan sonra özellikle 4 - 6,5 aylık gebe hayvanlarında yukarıda bahsettiğimiz belirtileri gösterebileceklerini unutmayınız. Eğer hayvanınızı tohumlattıktan sonra aradan 4 - 7 ay geçmiş ve o güne kadar herhangi bir kızgınlık belirtisine rastlamadığınız halde hayvanda kızgınlık belirtisi görürseniz öncelikle bunu tohumlama yapan veteriner hekim arkadaşlara belirtiniz ve hayvanınızın gebe olup olmadığının kontrolünün yapılmasını isteyiniz.
Diğer bir önemli husus ise hayvanın kanlaması olayıdır.Bazı hayvanlar özellikle ham düveler tohumlandıktan sonra veya kızgınlıkları geçtikten sonra (miktarı değişkendir) kanlarlar. Bu normal bir fizyolojik olaydır ve tedirgin olunacak bir durum değildir.Bir hayvanın kanlaması boğasaklığının geçtiğine delalet eder. Kanlayan hayvan artık tohumlanmaz veya boğaya çekilmez.
Belirtmek istediğimiz diğer önemli bir husus da hayvanlarımızın beslenme yetersizliği.Bu durum hayvanın süt veriminin düşmesinin yanında boğasamasında veya tohumlanmasına rağmen tutmamasında önemli bir unsur oluşturmaktadır. Bundan dolayıdır ki hayvanlarınıza en az ayda bir kez olmak koşulu ile A,D,E vitaminleri uygulayınız.

TOHUMLAMADA ÖNEMLİ HUSUSLAR
Tohumlama; ineklerini dengeli besleyen , iyi şartlarda bakan ve sürekli izleyen yetiştiricilerin işletmelerinde dölverimi ile ilgili sorunları azaltır.
İneklerin çoğu gece sabaha doğru boğasak olurlar.Bu nedenle sabah erken saatlerde yapılan kontrol çok önemlidir.
Sabah saatlerinde boğasak olduğu saptanan ineklerin öğleden sonra akşama doğru ; akşam boğasak olduğu saptanan ineklerin ertesi gün sabah tohumlanması doğrudur.
Aynı gün iki kere tohumlamanın hiçbir faydası yoktur.
Yaklaşık 350 kg. ağırlığa erişmemiş ve 15 - 16 aylık olmamış düveler kesinlikle tohumlanmamalıdır.
Gebe olmayıp 1 - 2 aydır kızgınlık göstermeyen veya 2 - 3 kez tohumlanıp gebe kalmayan inekler veteriner hekime kontrol ettirilmelidir.

Hayvanların Her Türlü Durumu İçin Kayıt Tutulmalıdır. İnsan Unutur, Defter Unutmaz!
Yetiştiricinin kayıt tutmak için bir defteri olmalıdır. Kızgınlık gösteren bir inek için tarih atılır. Tohumlama yapıldığında tarih atılır. Hayvan gebe kalmazsa gelecek sefere hangi gün kızgınlık gösterebileceği tahmin edilir. O günlerde inek iyice gözlenir. Böylece bir dönemin daha kaçırılması önlenir, hayvan zamanında tohumlanır. Kayıtlara bakarak doğumun zamanı bilinir, ona göre hazırlıklı olunur. Hayvanlar işaretlenmeli veya numaralanmalıdır. Kulak küpesi, boyun numarası, dağlamalı numara hayvanları ayırt etmede işe yarar.
Tohumlanan bir ineğin gebe olup olmadığı, 45-60 gün sonra bir veteriner hekime yaptırılan gebelik muayenesiyle anlaşılır. Diğer bir yöntemde ise 60-90 gün sonra tekrar kızgınlık göstermeyen inekler gebe olarak kabul edilir. Buna karşılık, bazı bozukluklarda bu süre içinde kızgınlık görülmeyebilir.

İki Doğum Arası Süre Ne Olmalıdır :

· Doğum aralığı, ilk doğumunu yapan düvelerde 13 ay, ineklerde ise 12 ay olmalıdır. Bu aralık 13-14 aya uzadığı zaman verimde kayıplar başlamaktadır.
· Bir sürüde ortalama her buzağı için en fazla 2 tohumlama olmalıdır.
· Döl verimi normal bir inek tohumlandıktan yaklaşık 280 gün sonra bir yavru verir.
Döl verimi ile ilgili bu bilgileri verdikten sonra, bir ineğin doğumundan itibaren döl verimi şu şekilde takip edilmelidir.
 
Buzağılayan İnek Hemen Tohumlanmaz :
· Buzağılamayı takiben birden süt verimi başladığından inek büyük bir stres altındadır ve hastalıklara karşı duyarlıdır. Buzağılayan inek 60 gün süre ile dinlenmeli, sonra tohumlanmalıdır.
· Dölverimi iyi takip edilmelidir. Çünkü tohumlamanın zamanında yapılamaması verim kayıplarına yol açacaktır. Bunun için ilk şart kayıt tutulmasıdır. Sağılan inekler için tutulan kayıt defterine doğum tarihi ve herhangi bir problemle karşılaşıldıysa yazılır. Doğumu takiben 2-3. günden başlayıp, 8. güne kadar azalan miktarda kahverengi-kanlı ve kokusuz bir akıntı görülür. Koku hissedilirse rahimdeki bir iltihaplanmaya işaret eder. Bir veteriner hekime başvurulmalıdır.
· Buzağısı 2 aylığı geçen inek hâlâ kızgınlık göstermediyse mutlaka veteriner hekime göstermelidir.
İneklerin Kısır Kalmaması İçin:

· İyi bakım ve besleme gerekir. İneğin zayıf kalması doğru değildir. Ancak, aşırı beslenmeden dolayı aşırı yağlanma da dölverimini düşürür.
· Kızgınlık dönemi iyi takip edilmelidir. Kızgınlığın farkına varılmazsa, buzağılama en az 3 hafta daha gecikmiş olur.
· Kızgınlığın başlamasından 12 saat sonra tohumlama yapılmalıdır.
· Buzağılamadan 2 ay sonraki kızgınlıkta tohumlama yapılmalıdır.
· Zamanında kızgınlık göstermeyen inekler veteriner hekime gösterilmelidir.
· Kayıt defterine her durum işlenmeli, tarih atılmalıdır.
Dölverimini Çevre Şartları Etkiler
· Çok sıcak ve nemli havalarda kızgınlık belirtileri kolay fark edilmez.
· Kapalı ve ışıklı yerlerde kızgınlık zor fark edilir. Açık yerlerde ve gün ışığı altında kızgınlık belirtileri daha kolay dikkati çeker.
· Çok genç ve çok yaşlı hayvanların döl verimi düşüktür.
· Hayvan hastalıkları döl verimini azaltır.
· İkiz doğumlarda buzağının birisi dişi ise, o buzağının döl vermeme ihtimali çok yüksektir.

İşletmenizde Kısırlık Sorunu Var Mı ?

Eğer aşağıdaki durumlarla karşılaşıyorsanız işletmenizde ciddi bir kısırlık sorunu var demektir:
· Buzağılamalar arası 400 günden fazla ise,
· Buzağılama ile yeniden gebe kalma arasındaki süre 120 günü aşıyorsa,
· İneklerde gebelik ancak ikiden fazla tohumlanma ile sağlanabiliyorsa, bu sorunu çözümlemek için girişimde bulunmak gerekir.
Eğer;
· Güç doğum olmuş ise, son atılamamış ise,
· Fercinden (vulva) normal dışı akıntı geliyorsa,
· Yavru atmış ise,
· Kızgınlık arası 15 günden az veya 28 günden fazla ise,
· Üç kez tohumlandığı halde gebe kalmamış ise,
· Buzağılamadan sonra 60 gün geçtiği halde kızgınlık göstermiyorsa, ineklerin üreme organları bir veteriner hekim tarafından muayene edilerek nedenleri araştırılmalıdır.
Suni Tohumlama İle İş Bitmiyor ;
· İneğine suni tohumlama yaptıran kişi bu tohumlama tarihini bir yere kaydetmelidir. En iyisi tohumlama yapan teknisyenden tohumlama belgesi almalıdır. Bu belgede bazı önemli bilgiler mevcuttur.
· Eğer hayvan gebe kalmadıysa 18-24 gün sonra tekrar kızgınlık gösterecektir. Gebe kaldıysa ne zaman doğum yapacağı da bu belgeden belli olur ve doğum öncesi hazırlıklarımızı buna göre yaparız.
· İnek normal doğum yaptıktan sonra en az 60 gün geçmeden, yani iki kızgınlığı savmadan tohumlama yapılmamalıdır. Eğer güç doğum olmuşsa en az 90 gün bekleyip sonra tohumlama yaptırılmalıdır.